Hayri Kozanoğlu: Türkiye’de Geçimini Sağlayanlara Faiz Artışı, Şimşek’in Kemer sıkma Politikaları Uygulaması, Devamı…
NİSANUR YILDIRIM
Ekonomist Hayri Kozanoğlu, Merkez Bankası’nın politika faizini artırma ihtimaline ilişkin olarak; “Cumhurbaşkanı Erdoğan bir şekilde Şimşek’e boyun eğdiğini açıkladı. Bunun anlamı şudur. Bu politikalar işe yararsa Erdoğan kendisini ekonominin baş sorumlusu olarak gördüğü için başarmış olacaktır. Mehmet Şimşek’i başarısız görürse yol verir. ona da” dedi. Faiz artırmanın tek başına çözüm olmayacağını ifade eden Kozanoğlu, “Peki bundan sonra ekonomi toparlanır mı? Hayır. Türk ekonomisi öyle ciddi sorunlarla karşı karşıya ki, faiz artırımı yeni sorunlara ve komplikasyonlara yol açacaktır. Enflasyonla (stagflasyon) durgunluk içinde karşılaşıyoruz. Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikaları aslında Türkiye’de emeğiyle yaşayan sıradan vatandaşlar için daha iyi bir geleceğe işaret etmiyor. kolay çözüm, insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikri” dedi.
Seçimlerin ardından değişen ekonomi yönetimi ile Türkiye ekonomisinde nasıl bir politika izleneceği konusu tartışılıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın ekonomi politikalarında ne gibi değişiklikler yapacakları, yüzde 8,5 olan politika faizinin artırılıp artırılmayacağı Önümüzdeki hafta yapılacak TCMB Para Politikası Kurulu’nda (PPK) da merakla bekleniyor.
Şimşek, Bakanlık Devir Teslim Töreninde, “İktisadi idareye ait rasyonel bir temele dönmekten başka çare yok” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, “Hazine ve Maliye Bakanımızın şu anki düşüncesi noktasında, burada atacağı adımları Merkez Bankası ile hızlı ve kolay bir şekilde atmasını elbette kabul ettik, ‘hayırlı olsun’ dedik ve bu şekilde enflasyonu tek haneye indirme kararlılığımızı da ilan ettik.” .
Ekonomist Hayri Kozanoğlu, faiz oranlarında beklenen gelişmeleri ve Türkiye ekonomisinin seyrini ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Kozanoğlu, Şimşek’in konuşmasına konu olan politikalarını ‘kemer sıkma politikası’ olarak tanımlarken, bu politikaların daha müreffeh bir geleceğe işaret etmediğini belirterek, insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikrinin de olmadığını belirtti. görünür.
Kozanoğlu şunları söyledi:
“BORSA ARZ VE TALEP PARA OTORİTELERİNİN KONTROLÜ DIŞINDA OLDUĞU İÇİN BU FAİZ ORANLARINI SÜRDÜRMEK MÜMKÜN OLMADI”
Türkiye ekonomisi büyük ölçüde Para Politikası Kurulu’nun önümüzdeki hafta 22 Haziran’da yapacağı faiz kararına kilitlenmiş durumda. Hatırlatmak gerekirse şu anda Merkez Bankası’nın uyguladığı politika faizi yüzde 8,5. Bunun, Mehmet Şimşek’in deyimiyle ‘rasyonalite’ ile ekonominin gerçekleri ve gerçekleriyle hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. TÜİK’in kamuoyunun pek de inandırıcı bulmadığı enflasyon rakamlarına göre bile enflasyon yüzde 35-40 aralığında seyrediyor. Gıda enflasyonu yüzde 55 civarında. Çekirdek enflasyon, manşet enflasyondan daha yüksek. Politika faizi ise 8,5 seviyesinde bulunuyor. Hatta bir ekonomide TL getirileri bu kadar düşük olsaydı, dövize daha büyük bir saldırı beklenirdi. Nitekim AKP’nin ekonomi politikasının bir numaralı unsuru, 14 Mayıs ve ardından 28 Mayıs seçimlerine kadar doları 20 liranın altında tutmaktı. Bunu da belli bir noktaya kadar başardılar. Başarılı olamadıkları noktada bankaların alım satım spread’lerini yüzde 10’lara kadar çıkararak döviz alımlarını caydırmaya çalıştılar. Böylece Tahtakale’de tezgahüstü piyasada son 20 yıldır Türkiye’de görülmeyen bir döviz rezerv girişi yaşandı. Bir biçimde, döviz arz ve talebi para otoritelerinin kontrolünden çıkmıştır. Dolayısıyla bu faiz oranlarını korumak mümkün olmadı.
“SEÇİMLERDEN SONRA BU SİSTEM SÜRDÜRÜLMEMİŞ VE BORSA MÜDAHALELERİ GEVŞETİLMİŞTİR”
Bankalar nasıl olur da böyle bir faizle bilançolarını çevirip itirazlarını daha fazla yükseltmezler? Bunun başlıca sebepleri; Merkez Bankası’nın bu yüzde 8,5’in yaklaşık 1,2 trilyon lirasını SWAP’lar ve açık piyasa süreçleriyle bankacılık sistemine enjekte etmesiydi. Bankalar bu kadar ucuz kaynağa -yüksek enflasyonun altında- 2022 Ekim’inde enflasyon yüzde 85,5 iken, politika faizi TÜİK’in rakamlarına göre bile 9’du. Buradan bankalar çok önemli bir kira alıyordu. Makro ihtiyati düzenlemeler olarak adlandırılan diğer düzenlemeler, yani ‘Mevduatın en az yüzde 50’si, ardından 60 TL olacak. Verilen krediler yüzde 20’nin altında faiz oranlarıyla verilecek.’ Bunu kabul ettiler. Ancak seçimlerden sonra bu sistem sürdürülemez hale gelmiş ve dövize yönelik müdahaleler gevşetilmiştir. Kısa sürede dolar kuru 23.5’i, euro kuru 25’i geçti. Bu aslında önümüzdeki dönemde ekonomiye enflasyon olarak geri dönecek. Bastırılan enflasyon ve fiyat artışları bir bakıma insanların hayatlarına kısa sürede yansıyacaktır. Çarşı, market ve bakkal alışverişlerinde insanlar mal ve hizmetleri çok daha yüksek fiyatlara satın alacak.
“‘FAİZ NEDENDİR, ENFLASYON SONUÇTUR, FAİZ NASILDIR’ DÜŞÜNCEMDE YİNE DİRENİYORUM AMA MEHMET ŞİMŞEK’E KREDİ VERDİM”
Zamanla mevduat faiz oranları piyasa koşullarına uyum sağladı. Merkez Bankası’nın düşük maliyetli para enjeksiyonu ile bankalar bir süreliğine daha yüksek mevduat faizi ve daha düşük kredi faizini karşılayabildi. Merkez Bankası’nın bir sonraki toplantısında faizlerin yükseltilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün bir formda Şimşek’e yol verdiğini açıkladı. Sonuç bu. ‘Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur, faiz nedir’ fikrimde hala ısrarcıyım ama Mehmet Şimşek’e borç verdim.’ Bu politikalar işe yararsa, Erdoğan aslında Cumhurbaşkanı olduğuna ve kendisini ekonominin ana sorumlusu olarak gördüğüne göre, bunu da başarmış olacaktır. Mehmet Şimşek’i başarısız görürse, emellerine uygun bir performans göstermese bile, başta damadı Berat Albayrak olmak üzere geçmişin diğer Hazine Bakanları da kendisine yol açacaktır. Merkez Bankası yöneticileri.
“FAİZİN YÜKSELİŞİ EKONOMİYİ YAVAŞLATACAK, hatta DÜZENLEMEYE DÜŞÜRÜLMESİNE SEBEP OLACAK”
Peki bundan sonra ekonomi düzelecek mi? Hayır. Türkiye ekonomisi o kadar önemli sorunlarla karşı karşıya ki, faiz oranlarının yükseltilmesi yeni sorunlara ve komplikasyonlara yol açacak. Şöyle ki, bankaların elinde makroihtiyati düzenlemeler nedeniyle satın alınan çok düşük faizli kağıtlar var. Bankalar onlara para harcamaya başlayacak. Bu kağıtların bankalardan geri alınması ve piyasa koşullarına uygun olarak kağıt verilmesi durumunda Hazine’ye büyük zararlar yazılacak ve bütçe açıkları artacaktır. Öte yandan seçim öncesi bankalar tüketici kredileri, KOBİ’ler ve küçük esnaf kredilerine ağır yük getirdi. Vadeleri çok kısadır. Faiz oranları yükseldiğinde kısa vadede çok daha yüksek faiz oranları ile yenilenecektir. Bu da faiz oranları düşükken değeri ne olursa olsun borçlarını ödemeye kararlı kişi ve şirketlerin istekliliğini azaltacaktır. Ayrıca faiz oranlarındaki artış ekonomiyi yavaşlatacak ve hatta durgunluğa sürüklenmesine neden olacaktır. Böyle bir durumda bireylerin gelirleri, şirketlerin cirosu azalacak ve borçlarının anapara ve faizlerini ödeme güçleri azalacaktır.
“EKONOMİNİN TÜM DENGELERİ YABANCI SERMAYE DAVETİYLE KURULUYOR”
Bilindiği üzere bu düzenlemelerin en başta gelen amacı sıcak para ve yabancı sermayenin Türkiye’ye girişini sağlamaktır. Döviz kurlarının serbest bırakılmasının da kendilerine uygun gördükleri kurdan girmelerinin önünü açacağı düşünülüyor. Çünkü dolar kuru 20 iken 1 dolarınızla 20 lira alırken, 25 lira olunca 1 dolarınızla 25 lira alırsınız. 25-30-40 gibi faiz oranlarını önünüze bulursanız TL’de ciddi getiriler sağlamış olursunuz. Çıkmayı düşündüğünüzde kur yerinde kaldı ve az oynadıysa kendi paranız dolar ve euroda çok ciddi getiri sağlıyor. Bu yüzden sıcak para ve güvenlik istiyor. Yani ekonominin tüm dengeleri aslında geçmişten farklı olarak yabancı sermayenin davetine dayanıyor. Çünkü dünyada faiz oranları uzun süre çok düşük seyretti. ABD’de 0-0.25 aralığındaydı. O açıdan Türkiye gibi bir ülkede yüzde 3-4-5 getiri sağlayacak olmaları sıcak paraya cazip geldi. Ancak şimdi ABD’de faiz oranları yüzde 5-5,25 aralığında. Hatta günümüzde biraz daha yüksek olduğu da söz konusudur.
“BU ÇIKARLARIN YÜKSELİŞİ TÜRKİYE’DE İŞİNE YAŞAYANLAR VE MEHMET ŞİMŞEK’İN KEMER SIKMA POLİTİKALARINI UYGULAMASI İÇİN DAHA İYİ BİR GELECEĞİN İŞARETİ DEĞİLDİR”
Böyle bir ortamda Türkiye’den yüzde 10’un altında bir gelir gelme ihtimalini görmezlerse girmezler. Ancak girdikleri koşullar, enflasyonun yüksek seyrini ve buna bağlı olarak ekonominin ve talebin çarklarının yavaşlamasını da beraberinde getiriyor. Hatta enflasyonla (stagflasyon) sakin bir şekilde karşılaşabiliriz. Yani Türkiye’de sıradan vatandaşlar ve emeğiyle yaşayanlar için bu faizlerin yükseltilmesi ve Mehmet Şimşek’in bahsettiği kemer sıkma politikaları daha uygun bir geleceğe işaret etmiyor.
“MEHMET ŞİMŞEK İLE, GAYE ERKAN İLE YA DA ONLARSIZ EKONOMİ ARTIK KOLAY ÇÖZÜME ZORLANMIŞ, ARTIK İNSANLARIN GÜZEL OLACAĞI BİR GELECEK FİKRİ”
Ama şunu sorabilirsiniz: Faizler düşük kalırsa bu da irrasyoneldir diyorsunuz. Evet, gerçek. Çünkü bugün AKP ekonomi yönetiminin Türkiye ekonomisine getirdiği durum ne yazık ki içinden çıkılmaz, ciddi bir kaos hali ve yayınlanan her istatistik, Türkiye’de gelir ve servet dağılımının giderek bozulduğunu ve bunalan insanların yaşam standartlarının giderek bozulduğunu gösteriyor. geçim azalıyor. Seçimlerde halkın kültürel, siyasi ve ideolojik kaygılarla oy kullanma eğilimi ön plana çıkmış, taban fiyat enflasyona paralel artırılmış, en düşük emekli maaşı 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya, toplu kamu çalışanlarının iş sözleşmeleri seçim öncesi aleyhte oranlarla akdedilmiştir. en aşağı seviyedeki insanların düşüncelerini bir şekilde özümsemeyi başardılar. Genel olarak, orta gelir grubunun, çoğunlukla şehirli, beyaz yakalı, AKP’ye ve daha geniş olarak Cumhur İttifakı’na oy vermeye daha az eğilimli kesimlerini yabancılaştırma riskini aldılar. Ama ne yazık ki Mehmet Şimşek, Gaye Erkan olsun ya da olmasın, kolay bir analiz, insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikri, ekonomi tuzağa düştüğünde ortaya çıkmıyor.
Kozanoğlu, emeğiyle geçinen vatandaşlar ne yapsın sorusuna şu yanıtı verdi:
“İNSANLARIN TEK TEMELİNİN TOPLUMSAL VE SİYASİ MÜCADELE OLMADIĞINI BİLİYORUZ. İNSANLAR HAKLARININ ELİNDEN ALINMASINA İZİN VERMELİ VE ÖNÜMÜZDEKİ 5 YIL İÇİNDE HAYAT STANDARTLARI DÜŞMELİ”
“Mehmet Şimşek’in de Gaye Erkan’ın da niyeti, çalışarak geçimini sağlayan sıradan vatandaşın hayatını iyileştirmek değil, Türkiye ekonomisinde Merkez Bankası’nın net rezervlerini yenilemek, bariz makro istikrarı sağlamak ve ekonominin kapılarını açmaktır. Türk ekonomisinin kapıları yeniden yabancı sermayeye açılıyor.Çalışanlar işyerlerinde,sokakta,okulda,toplumun genel talepleri ve kendi hayatlarının özel talepleri ile geçimlerini kendilerinden sağlayanlarla uğraşmak zorunda kalıyorlar. emek, aslında toplumsal ve siyasi çabaların tek dayanağının sandık olmadığını biliyoruz.Önümüzdeki 5 yılda insanlar haklarının alınmasına, yaşam standartlarının düşmesine izin vermeli, talep ve itirazlarını ortaya koymalıdır. sendikalarıyla, meslek örgütleriyle, toplumsal hareketlerle dile getirirler ve istedikleri sonuca ulaşamazlarsa veya taviz vermezlerse çabalarına devam ederler. Bundan başka bir tahlil yolu göremiyorum.”